Ana Sayfa » Basından » Hüseyin Turhan'ın Köşe Yazıları » Atatürk Ve Başörtüsü

Atatürk Ve Başörtüsü

Atatürk Ve Başörtüsü


Günlerdir süren başörtüsü meselesi birçok televizyon ve radyolarda tartışıldı ve bu tartışmalar öyle bir hal aldı ki, toplum ikiye bölündü diye biliriz. Tabi başörtüsü meselesinden pirim yapmak isteyen siyasi rant avcıları da yaptıkları hesabın tutup tutmadığını yerel seçimlerde öğrenecekler.!
Başörtüsü meselesini milletin yararına değil de bu milleti bölüp kargaşa yaratmak isteyenler başörtüsü konusunda akıl almaz tartışma konuları bularak milletin sanki başka derdi yokmuş gibi devamlı suretle başörtüsü meselesini gündem ettiler.
Millet başörtüsü meselesini tartışa dursun hükümet azınlık vakıfları ile ilgili yasayı çıkartmaya çalışıyor. Fakat Medyada Başörtüsü için koparılan kıyamet, azınlık vakıfları yasası için kopartılmıyor.Kimsede bu konu ile ilgili ses seda yok.Başörtüsüne karşı duranların savundukları en temel dayanak ise laiklik ve çağdaşlık..Öyle bir laiklik ve çağdaşlık anlayışı ki, temel hak ve hürriyetleri engelleyen,kamu hakkından yararlandırmayan ve tamamen despot bir çağdaşlık anlayışı.

Bu çağdaşlık ve laikliği savunanlar! ne hazin bir tecellidir ki çağdaşlık ve laikliği bu millete öğreten,bu uğurda savaşan Mustafa Kemal Atatürk'ü bile dinlemez ve anlamaz olmuşlar.Türkiye Cumhuriyeti'nde İlke ve inkılaplarıyla çağ açan Mustafa Kemal Atatürk bakın Türk Milletinin Başörtüsü ve giyim kuşamı ile ilgili neler diyor. Türk Milletinin Çağdaşlığının nasıl olması gerektiğini bakın Hilaliahmer' in, yani Kızılay'ın Kadınlar Şubesi'nin düzenlediği çay davetinde nasıl açıklıyor;

Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri
"Düşmanlarımızı aldatan görüntü bilhassa kadınlarımızın seklinden, giyim tarzından ve örtünme şeklinden kaynaklanıyor. Onların aldanmalarına yol açan nokta yabancılarla temas edebilecek mevkide bulunan kadınlarımızın tavır ve hareketlerinin milli tavır ve hareketlerimizin timsali olmayıp, belki Avrupa tavır ve hareketlerinin taklitçisi olarak görülmesidir. Filhakika, memleketimizin bazı yerlerinde, en ziyade büyük şehirlerinde giyim tarzımız, kıyafetimiz bizim olmaktan çıkmıştır. Şehirlerdeki kadınlarımızın giyim tarzı ve örtünmesinde iki şekil tecelli ediyor; ya ifrat, ya tefrit görülüyor. Yani ya ne olduğu bilinemeyen, çok kapalı, çok karanlık bir dış görünüm gösteren bir kıyafet veya Avrupa'nın en serbest balolarında bile dış kıyafet olarak arz edilemeyecek kadar açık bir giyim. Bunun her ikisi de şeriatın tavsiyesi, dinin emri haricindedir. Bizim dinimiz kadını o tefritten de, bu ifrattan da tenzih eder. 0 şekiller dinimizin muktezası değil, muhalifidir.

Dinimizin tavsiye ettiği tesettür hem hayata, hem fazilete uygundur. Kadınlarımız şeriatın tavsiyesi, dinin emri mucibince örtünseler, ne o kadar kapanacaklar, ne o kadar açılacaklar. Dini örtünme, kadınlar için zorluk çıkarmayacak, kadınların toplum hayatında, ekonomik hayatta, çalışma hayatında ve ilim hayatında erkeklerle ortak çalışmalar yapmasına mani bulunmayacak bir normal şekildedir. Bu normal şekil, toplumumuzun ahlak ve terbiyesine uygundur.
Giyim tarzımızı ifrata vardıranlar, kıyafetlerinde aynen Avrupa kadınını taklit edenler düşünmelidir ki, her milletin kendine mahsus ananesi, kendine mahsus adetleri, kendine göre milli hususiyetleri vardır.
Hiçbir millet aynen diğer bir milletin mukallidi olmamalıdır. Çünkü böyle bir millet ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne kendi milliyeti dahilinde kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz ki hüsrandır. Bizim örtünme meselesinde nazarı itibara alacağımız şey, bir yandan milletin ruhunu, diğer yandan hayatın icabatını düşünmektir. Örtünmedeki ifrat ve tefritten kurtulmakla bu iki ihtiyacı da temin etmiş olacağız.

Giyim tarzımızda milletin ruhi ihtiyacını tatmin için, İslam ve Türk hayatını başlangıçtan bugüne kadar layıkıyla tetkik ve etrafiyle açıklamamız lazımdır.
Bunu yaparsak görürüz ki, şimdiki giyim tarzımız ve kıyafetimiz onlardan başkadır, lakin onlardan daha iyidir diyemeyiz. Bizim kadın hayatımızda, kadının giyim tarzında yenilik yapmak söz konusu değildir. Milletimize bu hususta yeni şeyleri bellettirmek mecburiyeti karşısında değiliz.

Belki ancak dinimizde, milliyetimizde, tarihimizde zaten mevcut olan beğenilir adetlere uygunluğu sağlamak mevzubahis olabilir. Biz başlıbaşına ferden her türlü şekilleri tatbik edebilir, kendi zevkimize, kendi arzumuza, kendi terbiye ve seviyemize göre istediğimiz kıyafeti seçebiliriz.

Ancak bütün milletin şayanı kabul göreceği şekilleri, bütün milletin hayatında uygulanması mümkün olan kıyafetleri herhalde genel temayülde aramak ve o şekillerin gerçekleşmesini de genel temayüle uygunlukta görmek lazımdır. Bazı milletlerin zevk alemlerini memleketimizde tatbike kalkmak şüphesiz ki hatadır. Bu yol toplum hayatımızı feyz ve fazilete ulaştırmaz. Eğer kadınlarımız dinin tavsiye ve emrettiği bir kıyafetle, faziletin icap ettirdiği hareket tarzıyla içimizde bulunur; milletin ilim, sanat, içtimaiyat hareketlerine iştirak ederse bu hali, emin olunuz, milletin en mutaassıbı daha takdir etmekten geri duramaz. Bilakis o halin aleyhinde söylenecek sözlere karsı, belki onun müteşebbislerinden daha fazla savunucusu olur."
(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, 11. Cilt, s. 149-151)

Yukarıda Atatürk'ün söylev demeçlerinden başörtüsü ile ilgili konuyu tekrar tekrar okuyup Atamızın konuya nasıl baktığını iyi anlamamız gerekir.Yukarıda ki yazıda başörtüsünden öte, aslında o kadar çok soruya cevap var ki, adalet ve mantıkla okuyan herkes Mustafa Kemal Atatürk'ün İslam'a ,Avrupa ülkelerine, Türk ahlakına, örf ve adetlerimize, Türk milletinde kadının rolüne, İslam dininin emirlerine nasıl baktığını çok daha iyi anlayabilir.
Atatürk'ün söylev ve demeçlerinden aldığımız bu yazıyı her fırsatta Atatürk İlke ve İnkılaplarından bahseden Çağdaş ve laik olduğunu savunan! başörtüsü düşmanları bakalım nasıl çarpıtacaklar.İnşallah vicdanlı taraflarıyla karar verip Atatürk'ün söylevlerine de karşı çıkmazlar.